İşletme faaliyetlerinin borçla finansmanını cazip kılan husus ödenen faizin vergi matrahını azaltıcı biçimde indirilebilmesidir. Bu durumda, özel durumlar hariç, işletmenin kendi parasını kullanmak pek ekonomik gözükmemektedir. Zira, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Kabul Edilmeyen İndirimler” başlıklı maddesine göre öz sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler indirim konusu yapılamaz. Fakat, söz konusu genel kuralın bir istisnası bulunmaktadır. Bu da, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10.1-ı fıkrasında yer alan, kamuoyunda nakdi sermaye artırımı indirimi olarak ifade edilen düzenlemede mevcuttur. İlgili düzenleme işletmelere öz kaynak yapılarını güçlendirmek ve yatırımlarının iç kaynaklarla finanse edilmesini teşvik ederek dışa bağımlılıktan korumak gibi bir fayda sağlarken, bir yandan da kanunda belirlenen faiz oranı esas alınarak tespit edilen tutarın %50 sini yıllar itibariyle kurum kazancından indirme imkânı tanımaktadır. Fakat maddenin uygulamasına ilişkin bir takım ihtilaflar ile karşılaşılmaktadır. Bunlardan bir tanesi de primli sermaye artırımına gidildiğinde indirime konu olacak faizin hesabında emisyon primleri de dikkate alınabilecek midir?
Kanunun uygulama şekli, faizin ve indirim oranının tespiti ve tutarın hesaplaması gibi detaylar hem kanun maddesinde, hem de 9 numaralı KVK tebliğinde detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Kısaca ifade edersek; 1.7.2015 tarihinden itibaren ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya bu tarihten itibaren yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı indirimin hesaplanmasında dikkate alınacaktır. İndirim imkânından finans, bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri hariç olmak üzere sermaye şirketleri yararlanabilmektedir.
İndirimden yararlanmaya başlama tarihi, nakdi sermaye artışının ticaret siciline tescil edilmesi sonrasında nakdin işletme hesaplarına intikal ettiği tarih veya tescilden önce yatırılmışsa tescil tarihinden itibaren dikkate alınır. Sermaye azaltımı olmadığı ve kazanç yetersizliği bulunmadığı sürece indirimden yararlanılabilmektedir.
Sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan “Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı”, 2019 için %12,02 oranı, dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar tutar hesaplanır. Hesaplanan tutarın ne kadarlık kısmının indirim olarak dikkate alınacağı hususunda 26/6/2015 tarihli ve 2015/7910 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın dikkate alınması gerekmektedir.
Yargının Konuya Yaklaşımı
Maddenin uygulanmasında işletmeye konan sermaye unsurunun niteliğine yönelik hususiyet arz eden kurallar bulunmaktadır ki, bu çalışmanın ortaya çıkma nedeni bu konuda ortaya çıkan bir ihtilaf üzerinedir. Kanunun uygulanmasında aşağıda yer verilen sermaye artışları indirim hesabında dikkate alınmaz.
- Nakit dışındaki varlıkların sermayeye eklenmesi,
- Birleşme, devir ve bölünme işlemleri kaynaklı sermaye artışları,
- Bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesi,
- Ortaklar veya bunlarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artırımları.
Uygulamanın görece yeni olması nedeniyle yargı kararları ile özelgelerde yeni yeni farklı durumlara ilişkin yansımalar olduğu görülmektedir. Benzer şekilde İstanbul 11. Vergi Mahkemesine yansıyan bir davada uyuşmazlık, davacı şirket tarafından KVK’nın 10/1(ı) bendi gereğince emisyon primi üzerinden hesaplanması gereken faiz indiriminin idarece kabul edilmediğinden bahisle ilgili dönem için ihtirazi kayıtla verilen kurumlar vergisi beyannamesi üzerine yapılan tahakkukun söz konusu tutara isabet eden kısmının ve bu yöndeki ihtirazi kaydın kabul edilmemesi yönünde tesis edilen işlemin iptali istemiyle söz konusu olmuştur.
Konuya ilişkin olarak mahkeme heyeti 2018/1163 esas sayılı kararında mezkur maddede yer verilen “ticaret siciline tescil edilen ödenmiş sermaye nakdi artış tutarı” kavramının nominal sermaye artışına isabet ettiği ve ayrılması zorunlu olan ve üzerinde serbestçe tasarruf edilebilmesi esas sermayenin yarısını geçmesi koşuluna bağlanan emisyon primlerinin bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olmadığı değerlendirmesiyle emisyon primi üzerinden hesaplanan faizin KVK 10/1(ı) kapsamında indirimini uygun görmemiştir.
Her ne kadar konunun Bölge İdare Mahkemesine istinafa taşınması sonucunda Birinci Dava Dairesince 2019/1017 esas sayılı kararda oy çokluğuyla bu karar onanmış olsa da, benimde katıldığım, azlık görüşünde kanunun amacının sermaye şirketlerine nakit sermaye girişi sağlanması suretiyle sermaye yapılarının güçlendirilmesi olduğu ve bu amacın hisse senedi çıkarılması neticesinde ortaya çıkan ihraç primleri ile sağlandığı ancak hisse senetlerinin nominal değer üzerinde bir fiyattan satışı şirketin var olan ortaklarının payını zedeleyerek pay oranlarının değişmesini gündeme getireceğinden bu durumun engellenmesi amacıyla ticari hayat içerisinde ticaret siciline sermaye artırımı sadece satılan hisselerin nominal değeri üzerinden tescil ettirilmekte aşan kısmı yani emisyon primi tutarı ödenmiş sermayeye eklenmeyip özsermaye hesabı altında ayrı bir hesapta izlenmesinin yasanın bir hükmü olduğu düşüncesiyle emisyon primine isabet eden faiz tutarının da kurum kazancından indirilmesinin kabul edilmesi amaca uygun bir yorum olacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Bu dava özelinde yargı süreci Danıştay aşamasında bulunmaktadır ve yüksek mahkemenin konuya ilişkin değerlendirmesinin ne yönde olacağı da merak edilmektedir.
Görüleceği üzere ilgili idare ve yargının yaklaşımı bakımından emisyon primleri dolayısıyla elde edilen nakdin nakdi sermaye artışından yararlandırılmamasının en temel gerekçesi kanun maddesinde yer bulan “…ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları ….” ifadesidir. İhraç primleri, ödenmiş sermaye çerçevesi dışında olup TTK kapsamında genel kanuni yedek akçe olarak değerlendirildiğinden sicile tescili söz konusu olmamaktadır.
Emisyon Primleri Gerçekten Yedek Akçe midir?
Konunun kavranabilmesi adına öncelikle emisyon primlerinin yahut bir diğer ifadeyle hisse senedi ihraç primlerinin ekonomik ve hukuki statüsüne eğilmekte yarar bulunuyor. Anonim şirketlerde gerçekleştirilen sermaye artışlarında, ilgili şirketin pay senetleri itibari değerlerinden daha yüksek bir değere sahip olacak şekilde devredilebilmektedir. Böyle bir durumda, ilgili payların itibari değerleri ile devredildikleri bedel arasındaki farka emisyon primi adı verilmektedir. İşletme tarafından yapılmak istenen bir yatırıma finansman arayışında iken işletmenin hali hazırda ortağı olan kişilerin girişime para koyma gibi bir durumu yoksa, yatırımdan gelen finansman ortaklara değil, şirkete aktarılmak isteniyorsa ve ortaklar azınlık olarak da kalmak istemiyorlarsa ihraç primli sermaye artırımı yapılabilmektedir.
Emisyon primleri ile amaçlanan öncelikle şirketlere ihtiyaç duydukları mali kaynakların sağlanmasıdır. Özellikle sermaye artırımının ortaklar tarafından paylarıyla müsavi oranda karşılanmasının mümkün olmadığı hallerde şirketlerin gerek duydukları mali kaynakları elde etmeleri için en uygun yollardan biri emisyon primleridir. İhraç primli pay çıkarıldığı zaman, artırılan veya konulan sermaye miktarı şirket sermayesinin bir parçası haline gelir ancak emisyon primi şirket sermayesine değil şirket malvarlığına katılacaktır.
Konuyu basit bir örnek üzerinden kavramak daha kolay olacaktır; üç ortaklı bir bilişim firması 150.000-TL sermayeye sahiptir. İlgili şirketin inovatif bir projeye yönelik yatırımı için gerekli sermaye ihtiyacını karşılamak üzere ortaklardan biri şirketin %50 payı karşılığında 800.000,00 TL ödemeye razı. Bu yatırımda girişimin diğer ortakları şirkete para koymayacaksa ihraç primli sermaye artırımı yapılması gerekmektedir. Bu durumda şirket, sadece %50 pay talep eden ortağın katılacağı 50.000,00 TL tutarlı bir sermaye artırımı yaptığı durumda toplam sermaye miktarı 200.000,00 TL olacaktır. Diğer ortakların hisse oranları %25’e düşecek, fakat ikisinin de sahip olduğu nominal hisse bedeli 50.000,00 TL olarak kalacaktır. Toplam 800.000,00 TL yatırımdan kalan 750.000,00 TL ise şirkete emisyon primi olarak ödenecek ve bu para şirket bilançosunda sermaye yedeği olarak gözükecektir. Böylece bu bedel şirketin yeni yatırımlarında kullanılabilecektir.
Emisyon primleri TTK’nın 347. Maddesine göre itibari değerin üzerinde pay çıkarılabilmesi için esas sözleşmede bir hüküm veya genel kurul kararı gerekmektedir. Mezkur Kanunun 519. maddesi emisyon primlerini genel kanuni yedek akçe olarak belirler. Buna göre “Yeni payların çıkarılması dolayısıyla sağlanan primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmı” genel kanuni yedek akçeye eklenir. Yine Kanun’un 519. maddenin üçüncü fıkrasına istinaden genel kanuni yedek akçe toplamı sermayenin yarısını aşan bir miktara ulaşana dek “sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için” kullanılması mümkündür, başkaca bir halde tasarrufu söz konusu olamamaktadır. Ancak, genel kanuni yedek akçe toplamı belirlenen sınırın üzerine çıkmışsa işletme ihtiyaçları çerçevesinde kullanım imkanı bulunmaktadır. Görüldüğü üzere; şirketin öz kaynaklarından biri olan emisyon primleri hem şirketin mali yapısının güçlenmesine hem de şirket malvarlığında mevcut değer fazlalarının nakde dönüşmesine imkan sağlamaktadır.
Konunun muhasebenin özün önceliği ilkesi yönüyle değerlendirilmesi de anlamlı neticeler ortaya çıkarmaktadır. MSUGT’de bu ilke işlemlerin muhasebeye yansıtılmasında ve değerlendirilmelerinde biçimlerinden çok özlerinin esas alınması gereğini ifade eder. Yani ihtilaf halinde öz, biçimin önündedir. SPK’nın ve Uluslararası Muhasebe Standartlarının konuyu ele alış biçiminin dayanağının özün önceliği ilkesi olduğu görülür. Buna göre emisyon primlerinin, sermayeyi temsil eden hisse senetlerinde bir değer artışını ifade ettiği gerçeğinin emisyon primlerine yedekten çok esas sermaye niteliği sağladığı değerlendirilmelidir ki, uluslararası muhasebe standartları yaklaşımında emisyon primleri yasal yedekler arasında değil, esas sermaye altında ayrı bir hesap olarak gösterilir.
Emisyon Primleri Nakdi Sermaye Artışı İndiriminden Yararlanmalıdır
Primli pay ihracının altındaki en meşru ekonomik gerekçe şirket varlıklarının özsermayenin üzerine çıkmış olması, bir diğer ifadeyle şirketin yatırıma değer bir hüviyete sahip olmasıdır. Ayrıca esas sermayede gerçekleşecek artışın bundan sonra birinci tertip yedek akçenin yüksek ayrılmasını ve neticesinde dağıtılabilir kurum kârını azaltacağı gerekçesi de ihraç primli sermaye ihracına meşruiyet sağlar. Muhasebe tekniği bakımından emisyon primleri bir sermaye yedeği olarak özkaynaklar bölümünde yer alır. Ancak, daha çok bilanço kalemlerinin yeniden değerlemesinden türeyen diğer 52 nolu Sermaye Yedekleri ile elde edilmiş dönem kârından ayrılan 54 nolu Kar Yedekleri bölümünde yer alan diğer hesaplardan, özellikle, işletmeye dışarıdan ve doğrudan giren bir nakde istinaden oluşturulmuş bir hesap olması nedeniyle ayrılır.
Kanunun uygulanmasında maddede yer verilen düzenleme ve gerekçesinde şirketlerin mevcut sermaye yapılarının güçlendirilmesi hedeflendiği için sermaye şirketlerine nakit dışındaki varlık devirlerinden kaynaklananlar dâhil olmak üzere, bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesinden kaynaklanan ya da ortaklar veya ortaklarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artırımları, indirim hesaplamasında dikkate alınmaz. Bu düzenleme gerekçesinde kanunun amacına uygun olarak sermaye ve kar yedekleri gibi işletme öz kaynakları içinde yer alan değerlerin sermayeye eklenmesi halinde işletmeye dışardan ilave nakdi bir kaynak girişi olmayacağı hususu dikkate alınarak, bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesi nedeniyle kurumlar vergisi indiriminden yararlanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu gerekçe dikkate alındığında gerçekleşen bir sermaye artışına bağlı olarak ortaya çıkan emisyon primlerinin hedeflenmediğini söyleyebiliriz. Zira, yukarıda ifade edildiği gibi emisyon primleri, dışarıdan nakit girişine istinaden ortaya çıkan bir hesap olması yönüyle diğer yedek hesaplardan ayrılmaktadır.
Peki, kanun koyucu ihraç primlerinin keyfi kullanımının denetlenemeyeceği gibi bir endişe taşıyor olabilir mi? Böyle bir endişe yersizdir. Çünkü, emisyon primleri dolayısıyla elde edilen kaynağın işletme faaliyetleri dışında kullanılması mümkün bulunmamaktadır ve toplam genel kanuni yedek akçelerin nominal sermayenin %50 sine ulaşmasına kadar muhasebe tekniği bakımından esas sermayeden farklı bir muameleye tabi tutulması imkanı da yoktur. Ayrıca, emisyon primlerinin sermaye artışı halinde ayrı bir hesap olarak özkaynaklar bölümünde gösterilmesi yasal bir zorunluluktur.
Özetle, emisyon primlerinin yukarıda yer verilen nitelikleri bir arada değerlendirildiğinde nakdi sermaye artışı indiriminde kanunun nakdi sermaye artışı ile beklenen bütün maksatların hasıl olduğu görülmektedir. Bunun dışında kalan tek şart olan emisyon primlerinin esas sermayeye doğrudan tesciline yasal olarak olanak bulunmamasıdır ki, bu durum da ihraç primli payların çıkarılmasını müteakip ilk kayıt yapıldıktan sonra, aynı dönemde ihraç primleri hesabının doğrudan sermayeye ilave edilmesi suretiyle bu lafzi zorunlulukta bertaraf edilebilir. Ancak burada asıl beklenti nakdi sermaye artışı indirimine ilişkin kanun maddesi veya tebliğde emisyon primlerinin uygulamadan yararlandırılmasını sağlayacak bir düzenlemeye gidilmesidir.
5 Mart 2020 /Emisyon Primleri Nakdi Sermaye Artışı İndiriminden Yararlanır mı? Bir Yargı Kararı ile Birlikte DeğerlendirmeVergipedia.com internet sitesinde yayınlanmıştır. Yanlızca kaynak gösterilerek kullanılabilir.
@Vergipedia, Tüm hakları saklıdır.