Mali tabloların tahsil esaslı değil de tahakkuk esaslı düzenlenmesinin en önemli sonucu kar ya da zarar tutarının, her zaman dönem sonunda elde edilen nakit miktarına eşit olmamasıdır. Bu nedenle nakit pozisyonunun takibi bakımından nakit akım tablosunun hazırlanması ve sıkı bir şekilde takibi önem kazanmaktadır.
Nakit akım tablosu, bir işletmede, ilgili faaliyet dönemi içinde gerçekleşen nakit işlemlere ilişkin durumu açıklamaya yarayan mali nitelikteki tablodur. Söz konusu tablo sayesinde, işletmenin ilgili dönem içindeki nakit giriş – çıkışlarını görmek ve bu kaynakların nerelerde kullanıldığını takip etmek mümkün olmaktadır. Daha da önemlisi, işletmenin nakit yaratma gücünü görmesine, gelecek zaman dilimleri içerisindeki nakit ihtiyacına yönelik planlama ve sürdürülebilirlik analizinin yapılmasına olanak sağlamaktadır.
Faaliyetlerin Nakde Dönüşü
İşletmelerin sahip olduğu nakdin, sanayi şirketlerinde hammadde stoklarına, yarı mamule, mamule (inşaat işlerinde ise projeye) ve akabinde alacaklara/hakedişe dönüşerek tekrar tahsil edilebilir hale gelme sürecine faaliyet döngüsü, nakitten tekrar nakde dönüşünceye kadar geçen süreye ise de nakde dönüşüm süresi denir. Nakit dönüşüm süresi hesap edilirken, faaliyet döngüsü için geçen süreden, işletme borçlarının ödenmesi için geçen sürenin çıkartılması gerekmektedir.
Yaşanılan acı tecrübeler, likidite ve borçluluk rasyolarına (özellikle kısa vadeli borçlara) odaklanmayan işletmelerin kriz veya finansal darboğaz yaşanılan günlerde çok zor duruma düştüklerini göstermektedir. Nitekim Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin yer aldığı İSO 500 listesinde yer alan şirketlerin borçluluk kompozisyonu incelendiğinde 2019 verilerine göre kısa vadeli borçların toplam borçların içindeki payının % 42 seviyesinde olduğu görülecektir. Yine Türkiye’de bankaların dahi ortalama 45 günlük mevduat ile uzun vadeli kredi vermeye çalıştığı bir ekonomik sistemde likidite riski, demoklesin kılıcı gibi tüm işletmelerin üzerinde yıkıcı etkileri olabilecek bir risk olarak varlığını hissettirmektedir.
Sermaye Piyasalarının Büyüklüğü ve Derinliği Mutlaka Artırılmalı
Finansman kaynağı denilince akla gelen bankacılık sektörü ve bu sektöre olan bu bağımlılık hepimizin malumu, işte bu bağımlılığın aşılması, vadelerin uzatılması ve maliyetlerin düşürülmesi noktasında ise para piyasasında ziyade mutlaka sermaye piyasasına odaklanmak, alternatif finansman araçlarının ve bunlara erişimi sağlayacak aracı kurum sayısını artırmak ise ayrı bir gerçeklik. Bu çerçevede asgari neler yapılmalı diye bakıldığında;
- En başta yurt içi tasarrufların sermaye piyasası yoluyla yatırıma yönlendirilmesi,
- Tasarrufları sermaye piyasalarına kanalize edebilmek için başta enflasyon, faiz ve döviz kuru olmak üzere tüm makro ekonomik göstergelerde iyileşme sağlanmalı, volatilite düşürülmeli ve istikrar sağlanmalı,
- Sermaye piyasalarının etkin, ekonomik ve verimli işlemesini engelleyen vergi sisteminden kaynaklanan sorunların giderilmesi yönünde ciddi adımlar atılmalı,
- Sermaye piyasası uyuşmazlıklarının çözümünde görevli ve yetkili uzmanlık gerektiren mahkemeler kurulmalı,
- Yine dijitalleşme sürecine sıkı sıkıya bağlı olan finans sektörü için ülke olarak başta internet ve 5G gibi birçok alanda teknolojik alt yapı yatırımlarının hızlandırılması gerekmektedir.
Yazımızı bitirirken, sermaye piyasasının sunduğu uzun vadeli ve görece daha düşük maliyetli kaynaklara erişmek için şirketlerin uyması gereken regülasyonlar sayesinde, şirketlerin daha da kurumsallaşması, yine daha fazla kayıt içinde olmak zorunda kalmaları ve bu sayede hem mikro anlamda şirketlere hem de makro anlamda ülke ekonomisine pozitif katkılar sağlanmış olacağını da ayrıca vurgulamak isteriz.
4 Şubat 2021 /Sermaye Piyasaları Büyür ve Derinleşirse Şirketlerin Nakit Krizleri Azalır mı?
Vergipedia.com internet sitesinde yayınlanmıştır. Yanlızca kaynak gösterilerek kullanılabilir.
@Vergipedia, Tüm hakları saklıdır.